16 Eylül 2012 Pazar

Yine tembel, ama bu kez havalı. (B&T 3)

Merhaba arkadaşlar,

Bu satırları mutluluktan mest olmuş bir şekilde yazıyorum... Uzun zamandır evde biftek pişireyim diyordum, o gün bugünmüş.

Öncelikle bilmemiz gerekenler:

- Feci kolay, ama öyle böyle değil yani.
- En iyisi tabii ki döküm tavalar fakat teflonda yapınca da ölmüyorsunuz. Ben öyle yaptım, gayetten de güzel oldu.
- Bifteğimize çatal bıçak değdirmiyoruz. Elimizle ya da maşayla alıyoruz hep. Suyunu kaybetmesin diye.
- ETİ SAKIN DÖVDÜRMEYİN, DÖVERİM!

Bu biftek meselesi, bence kız tavlamak için de çok uygun. Çünkü tamam kolay ve leziz, ama bir o kadar da "asortik." Etkilemek istediğiniz hatuna "ben yaptım" diye, domatesiyle ayrı biberiyle ayrı uğraşıp kabuğunu da içine düşürdüğünüz bir menemen sunmayı mı tercih edersiniz, yoksa daha bile kolay yapılan ve milyon kere daha havalı duran bir bifteği mi? Üstelik yanında daha da uyduruk bir şey olan "tortellini" ve bir de kırmızı şarapla. Dostum, bu kadar kolay ama bu kadar havalı olabilen yemeklerle bile o kızı etkileyemiyorsan, bırak gitsin, dönerse bile senin değildir, yolunu şaşırmıştır.

"Ay teflonda olur mu ki, acaba mutlaka döküm tava almalı mıyım, ay bikbik" filan derken, İlter bana teflonda da olabileceğine dair güvence verdi. Aşağıdaki videoyu da yolladı ki bakıp feyz alayım. Aldım da nitekim.

Gerçi buradaki abi bifteği ızgarada, madalyonu tavada yapıyor ama bende döküm tava olmadığı gibi ızgara da yok.

Migros kasabından ızgaralık et istediğinizde dövüyor muyuz diye soruyor, bunun cevabı kesinlikle hayır. Dövülmemiş bifteklerimizi alıp tabağa yatırıyoruz, yalnız muameleye başlamadan önce teflon tavamızın altını iyice açıp öyle bırakıyoruz ki, etler hazır olana kadar tava iyice ısınsın.

 Etin üzerine öncelikle tuz serpiştiriyoruz. Ben iki parça aldım, birine deniz tuzu birine normal bildiğimiz tuz kullandım. Evet deniz tuzu aldım ben, çünkü göbek adım Clara ve Allah'ın tuzuna 10 lira vermekten çok hoşlanıyorum. Neyse sonuç olarak bu iki biftek arasında tuzdan yana tek fark maliyet farkı oldu.

Sonrasında karabiber serpiştirdim. Size belki "ne alaka" gelecek ama ben severim, biraz kimyon serptim. Sonra, birine yine çok azar azar kekik ve fesleğen ekledim, diğeri öyle kaldı.

Baharatla işim bittikten sonra, bir yemek kaşığını tam doldurmayacak kadar zeytinyağını alıp etin o yüzünü bununla sıvadım.

Sonra eti ters çevirip, aynı işlemleri diğer taraf için de uyguladım. Bu arada, bifteklerden birinde yine azcık sarımsak sosu da var, sarımsak seven qızlar eqlesin.

Etimiz bu şekilde hazır olunca, maşayla alıp, o ana kadar iyice "kızmış" olan tavamızın üzerine yatırıveriyoruz. Cosss ediyor. Yalnız maşa önemli, onu unutmayalım. Benim "Ay bir tarafı tam pişmeden kesinlikle çevirmemeliyim" tribim olmadı, olması gerekip gerekmediğini de bilmiyorum. Zaten 2 dakika sonra filan baktım üstü artık pişmiş, çevirdim, öbür tarafı da neredeyse anında pişiverdi. Dışı gayet "pişkin" görünen, içi ise pespembe bifteklerim oldu.

Yanında ne yiyelim derseniz, bence en çok fırında patates ya da patates püresi yakışacaktır. Püreye üşendim, fırınım ise yok. Madem asortik başladık öyle gidelim diyerekten tortellinide karar kıldım. Dünyanın en basit şeyi, çünkü sadece haşlıyor ve sonra suyunu süzüyorsunuz, o kadar. Hatta süzme işlemi de öyle makarna süzer gibi değil; tencerenin kapağını tortellini'ler geçemeyecek kadar azıcık aralık bırakıp suyunu aşağı akıtıvermekten bahsediyorum. Bu derece kolay ve uyduruk. Ama adı tortellini.

"Kızarmış et ve haşlanmış hamur" deyince bir etkisi olmuyor. Ama "medium-rare steak ve tortellini" deyince uuu... Hatta ve yerine de "and" diyelim ki tam olsun.

Bu arada fotoğraf yükleyemedim çünkü makinem yanımda değil, ama zaten anladınız siz.

Afiyet olsun,
Göksun.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Halil Lahmacun ya da kıymalı çıtır.

Kadıköy Çarşı'daki Halil Lahmacun'u gittim gördüm. Daha önce de görmüştüm, o zaman her nasılsa çok beğenmiştim. Çok deli acıkmışsam demek ki...

Hamuruna bir diyeceğim yok, ince, çıtır ve güzel.

Malzeme ise, Urfa filan değil, direkt "İstanbul lahmacun" hissi veriyor. İstanbul'da Adana sanarak yediğiniz kebaplar nasıl ki aslında gerçek Adana'yı bilmeyenlerın damak tadı için bozulup başka bir şeye çevrilmişse, bu Urfa lahmacuna da öyle yapılmış gibi.

Ha dersen ki Urfa'da lahmacun yedin mi; yok yemedim. Ama Adana-Antep-Antakya başta olmak üzere bölge mutfağını bilirim. Şundan eminim, o bölgede etli bir şey yiyorsanız, et tadını dolu dolu alırsınız.  Üstelik, etli ya da etsiz, yediğiniz hiçbir şey sizin ağzınıza bir domates salçası tadı vermez. Zaten biber salçası varken domatesinkinin esamesi okunmaz. Domates salçası, ya acı biberi seyreltmek için, ya da kışın iyi domates bulunamadığından kullanılır. Bu yani.

Lahmacunda soğan-sarımsak olur mu-olmaz mı tartışmasına girmiyorum, konu o değil. Konu, etin az ve "tatlı" oluşu. Tatlı derken acı olmamasından bahsetmiyorum yanlış anlaşılmasın, bariz tatlı. Domates salçasından hep.

Midesine düşkün ve bölgesinin mutfağını bilen bir Adanalı olarak konuşuyorum, etli bir yemekte domates salçasının tadını alıyorsanız o yemek bizim oralardan olamaz. İşte o yüzden, bilin ki bu Halil Usta'nın lahmacunları İstanbullu olmuş.

Halil'deki bu. 
Orijinali ise bu. 


Bekar ve tembel - 2

Merhaba,

Aslında bugün Kadıköy Çarşı'daki Halil Lahmacun'u yazacaktım ama ondan önce şu Bekar ve Tembel meselesini bir seri haline getirme fikrine eğileyim dedim.

Dün akşam, ultra tembelken, mutfaktaki ıvır zıvırı kullanarak şunları yedik:

- Yarım paket makarna vardı, onu bi haşladım önce. Lavaboda süzüledururken, haşlandığı tencereye yağ+çintilmiş domates+yeşil biber. Bu arada evdeki son iki domatesin birinden ve son biberden bahsediyoruz. Ağzını kapat, altı çok açık olmasın. Domates suyunu salınca tuz+istersen karabiber kimyon kekik. Makarna öyle halloldu.

Yeri gelmişken tekrar edeyim, evinizde malzeme varsa, makarna dünyanın yaratıcılığa en açık yemeğidir.

- Patlıcan salatası. Bir kaseye önce yarım soğan doğra incecik, onu tuzla bir ovup az bi durula mis gibi. Üzerine marketten alınmış yarım kavanoz hazır patlıcan salatası. Üzerine bir domatesi çint yine, böylece evdeki domatesler bitmiş oldu. Sonra azcık da kornişon turşusu doğra. İstersen zeytinyağı, ama bence isteme. Akşam akşam yağdan ne kadar kaçsak kar, zaten makarna yiyoruz...

- Birer adet haşlanmış patates. O ne yeaa demeyin, üzerine tuz+karabiber+kimyon, muhteşem oluyor. (Bunu fırın torbası ile de deneyebilirsiniz, önümüzdeki cumartesi için kalın bir biftek eşliğinde fırında patates düşünüyorum mesela.)

Uyduruk evet, ama öyle yeterli ki, iki kişi yarım paket makarnayı bitiremedik. Evdeki tek tek kalanlar da bitmiş oldu. Şimdi bekle beni Migros...

*
Bu arada, bunu aslında serinin üçüncüsü yapıp araya şunu sokmalıydım ama buraya kısmetmiş...

Yukarıdaki patlıcan salatası ve soğan yarımdı ya, sebebi diğer yarılarını bir gün önceki patlıcan salatasına kullanmış olmamdı. Zira o günde de bir tembellik örneği var.

200 gr. kıymaya, yarım paket Knorr köfte harcı ekleyip karıştırdığınızda, gayet güzel 10 adet köfteniz oluyor.  Sonra o köfteleri ekmek + patlıcan salatası eşliğinde yiyip çok da güzel doyuyorsunuz.

Afiyet olsun.