8 Mayıs 2014 Perşembe

gençler alkollü müyüz?

gençler alkollü müyüz? alkol şart değil, hasta da olabiliriz. biliyorsunuz, böyle durumlarda sarımsak candır.

on numara çorba icat ettim, ama size öncelikle yaratım sürecinden bahsetmeliyim.

önce hastalık vardı.
ve hastalığa karşı çorba vardı.
çorbanın içine konacak sarımsak vardı.
sarımsaklı çorbanın paça diye bir türü vardı.
ama hastaya et değil tavuk suyu lazımdı.
kıvamlansın diye çorbaya un katılırdı.
ama hastamız beyran sevdiğinden pirinç kullanırdı.
madem beyran dedik, içine bir avuç pul biber yakışırdı.
oldu olacak, neden tereyağında soğan da kavrulmasındı?

ve olaylar gelişti.

baştan anlaşalım,

1. bu çorba bir aşırılıklar çorbası. malzemeler hep bol ve daha da bollaştırılabilir. çünkü amaç iyileşmek. antep'in beyranına aşık bir adanalıdan, hasta olduğu zaman brokoli çorbası içmesini beklememelisiniz.

2. eğer benim gibi yaparsanız, aşırı acı, ekşi ve sarımsaklı bir çorbanız olacak. bunlardan hoşlanan biri değilseniz severek ayrılalım.

3. kokarsınız. çok kesin bilgi.

4. içtikten sonra midenizin kokusunu alsın diye karanfil yutarsanız, üzerine alkol almayın. karanfil zaten uyuşturucu bir şey, üzerine alınan iki yudum alkol kafada bir büyük gücüne eriyor. dün bizzat yaşayarak öğrendim.

önce, yaklaşık bir kibrit kutusu kadar tereyağında, incecik doğradığımız bir adet orta boy soğanı kavuruyoruz arkadaşlar. isterseniz büyük ya da küçük de olabilir, bu çorbanın ölçüsü yok.

kavurduktan sonra, yine isterseniz bir tatlı kaşığı filan biber salçası ekleyebilirsiniz. ben ekleyecektim ama unuttum. eksikliğini hissetmedim, sarımsak ve pul biber salçayı aratmadı ama bir dahaki sefere unutmayacağım. bir de öyle deneyelim.

sonracıma, üzerine üç su bardağı su ekleyelim. suyun içine yarım kilo tavuk incik atalım. tabii ki kemiği ve derisiyle. (eğer kıvamını yoğun bulursanız sonradan kaynar su ekleyebilirsiniz.)

yalnız aslında yarım kilo tavuk çok gelecek. ben sırf aldığım tüm tavuğun suyundan faydalanmış olmak adına hepsini koydum, iyice haşlandıktan sonra etinin yarısını filan ayırdım. onları biraz sonra pirinç pilavının üstünde değerlendirmeyi düşünüyorum.

yine bu suya, yaklaşık 3/4 kahve fincanı filan pirinç koyalım. ben çorbaya koyduğum pirinci pek yıkamıyorum, zira pilav yapmıyoruz ki pirincin tane tane kalması gereksin? tozu gitsin yeter. yıkarsam  kıvam vermez gibi geliyor.

hala sudayız. içine 7-8 tane karabiber atabiliriz. sevmiyorsanız atmayın ama bence atın.

haalaaa sudayız çünkü dostum su demişsin ama bu asteriks iksiri.

içine sarımsak doğrayacağız. benim sarımsaklar hep çok küçüktü, normal boy olduğunu düşünsek rahat 6 diş atmışımdır. dörde filan bölün yeter, isterseniz dövebilirsiniz de ama tavsiye etmiyorum. dövdüğünüz zaman sarımsağın bir kısmı havanda kalıyor, hele havan tahtaysa o kalıntıyı kurtarmanın mümkünatı yok. üzülüyorum ben, havanı yalayasım geliyor :/

bunlar kaynasın. kaynağınca altını kısın, tuzunu da atın üzerine. kısık ateşte, tavukların suyu iyiiiice çıkana kadar, yarım saat filan kaynasın öyle. sonra kapatın altını, alın o tavukları içinden.

tavuğun kemiğini derisini ayıracağız. yalnız ayırdığımız parçaları sokak hayvanlarına vermeyi unutmazsak...

ayırdığınız parçaları didikleyin bir güzel. (eğer fazla gelirse pilava koyarsınız.) sonra bunları tekrar çorba tenceremize alıp kaynatalım. iyice fokur fokur oluncaaa, içine bir dolu tatlı kaşığı pul biberi ver ediyoruz. azıcık da o şekilde ve altı kısık olarak kaynayınca çorba tamamdır.

yerken de üstüne bolca limon sıkın, ama cidden bolca. çünkü o kadar sarımsak ve pul biber başka türlü zor oluyor. sirke de kullanabilirsiniz, yakışıyor gayet.

ben tencereden aldığım ilk kaşıktan sonra "anam bu ney!!!" diyerek bir süre öksürdüm. fakat limon sirke işine girince, dostum tammı tamına işkembeci çorbası olmuş bu. tam olarak olması gereken ve hayalini kurduğum gibi. saç diplerinden ter çıkartan.

afiyet olsun. geçenlerde paça da yaptıydım ama yazmaya üşendiydim, bunu ona sayın.

göksun.

adana semalarından salçalı zeytinyağlılar

selam, yine ama bu sefer farklı bir biber dolmasıyla karşınızdayım.

hayatımın en çok yemek yaptığım dönemindeyim, çünkü artık neredeyse hiç dışarıda yemek yemiyorum. bu bir anlamda terapi, çünkü her yemek aslında bir eser ve üstelik insanları mutlu ediyorsunuz. öte yandan da hem bir görev halini alıp sevimsizleşme riski var, hem de yaptıkça yetinmiyorsunuz. örneğin ben sürekli aynı şeyleri yapmaktan aşırı sıkıldım ama "inovasyon" için vaktim ve uygun mutfağım yok. öyle olunca da, terapi diye başladığınız şey sıkıntı oluyor.

yalnız geçenlerde annemin verdiği aklı çok beğendim. tek sorduğum, "zeytinyağlı dolma yapıcam ama içini kavurmadan koysam olmuyor mu?" idi. oluyormuş, anneannem öyle yaparmış, hatta zaten "adanalı zeytinyağlısı" öyle bir şeymiş. "nasıl asimile olmuşum belli değil" diye kendime kızarak, biberi bu kez anneannem usûlü doldurdum ve gördüm ki insan gerçekten hayret ediyor. bu zeytinyağlının etliden tek farkı, içinde et olmaması. varsayın ki salçayı baharatı eklediniz ama kıymayı unuttunuz.

yabanmersini soslu panna cotta değil,
biber salçalı dolma içi.
- biber miktarı 14 adet, ama küçük biberler bunlar. karnıyarık tenceresi derinliğine rahatlıkla sığabilecek ölçüde.
- pirinci sırf buraya yazmak için ölçerek koydum vallahi, normalde ölçmem - ama tutturamam da. bu sefer tam geldi. marketlerde görmüşsünüzdür, paşabahçe'nin bir ölçü bardağı var. o bardak kadar pirinç kullandım. en üst çizgisi 250 ml diyor, benimki de 300 olsun.
- içine büyük bir soğan doğradım. yemeğe kullanmaya alıştığınız soğanın 1.5 katını filan düşünün, ya da iki küçük soğan.
- farklılaşmaya başlıyoruz... bir adet domatesi soyup doğrayalım.
- tıpkı etli bir yemek yapar gibi, dolu bir çorba kaşığı biber salçası ekleyelim.
- iki üç diş sarımsak dövüp koyalım. (sarımsak dövmeye giriş: havana biraz tuz atıp öyle dövün.)
- sulu bir yarım limonu sıkıp dökelim üstüne.
- yenibahar tarçın üzüm şeker filan eklemiyoruz. tek baharatımız karabiber. tuzu saymıyorum bile zaten, tuzsuz hayat mı olur.
- üzerine zeytinyağını da ekleyip, yoğuralım iyice.

biberlerimizi bununla dolduralım ama pirincimiz çiğ, yani şişecek. o yüzden sıkı sıkı doldurmamak lazım. üstlerini ise, isterseniz biberin kendi kapağıyla kapatın ama bence domates hem daha güzel görünüyor, hem de daha lezzetli oluyor.

bunun da üzerine bir tabağı ters kapatıyoruz ki dolmalar pişersen dağılmasın.

üzerine yine zeytinyağı gezdirelim. pirinci ölçtüğümüz bardağın yarısı kadar su koyalım. ağzını kapat, altını aç, kaynayınca kıs, yarım saat. hemen değil, ılıyınca ye.


o gün, kendi işime resmi olarak başladığım ilk gündü. o ilk gün, bana ilk vekaletname geldi ve ilk işimi onunla yaptım. o ilk iş de, anayasa mahkemesi'ne bireysel başvuru oldu. sonra eve geldim, haşim kılıç'a hazırladığım lafları aklımdan geçirerek ilk kez adanalı zeytinyağlısı yaptım. çok iyi oldu çok da güzel iyi oldu. afiyet olsun :)