22 Mart 2012 Perşembe

Haftaiçi akşamında bir haftasonu sabahı


Bazı şeyler var, çok "anne."

Mesela patatesli-kıymalı börek, anne de değil, direkt anneanne işi. Hatta bunu anneme börek yaptırma sebebi olarak kullandım geçende, "Anneannemin yaptığından yapmalısın artık, çünkü sen de anneanne oluyorsun. Gün patatesli-kıymalı börek yapma günüdür." Gibi.

Patlıcan dolması anne yemeğidir. Yiyorsan evdesindir.
Çok sevmesem de, elmalı pasta anneanne, yine çok sevmediğim üzümlü kurabiye anne işidir.

Kahvaltıda çökelek salatası varsa, orada bir aile var demektir.
Evde kırılmış yeşil zeytinle yapılan zeytin salatası da yine, "Çay doldurayım?" denmeyen masalarda görülmez pek.

Ve yumurtalı ekmek.
Çocukken abur-cubur girmeyen evimizin, nadir bulunan haftasonu kahvaltısı atraksiyonu.

Dün akşam Koray'la ondan yaptık. İkimiz de özlemişiz, en son ne zaman yediğimizi unutmuşuz. Tabii "anne eli değmiş gibi" gibi olmadı ama anne olmayan insanlar için bence gayet başarılıydık.

Dün akşam "evdeydim" o yüzden.

Siz de evde olmak isterseniz;

Bizim ekmek sütlü ekmekti, normalinden biraz daha küçük. Tamamını kullandık, bunun için 3 yumurta gerekti.

Gerçi beyaz peyniri fazla koymuşum ve üçüncü yumurtaya o yüzden ihtiyacımız oldu... Ne kadar peynir çinttiğimi ölçmedim ama özetle, "peynirli yumurta" ile "yumurtalı peynir" arası bir noktada durdum. Bol peynir iyidir.

Edirne peyniri kullandık, bence zaten Ezine benzeri şeyler yakışıyor en çok.

Ekmekleri, ölçmedik ama iki parmak eninde filan dilimledik. Yalnız ben kendi iki parmağımdan bahsediyorum, siz onu 1.5 düşünebilirsiniz. Zira yüzük ölçüm 8.

Ekmek dilimlerinin üzerine bıçağın ucuyla tereyağı dokunduruyoruz, sonra dilimin üstünü peynirli yumurtalı harca buluyoruz. Yalnız peynir taneleri tam gelmedi dilimlerin üstüne, onları en son kaşıkla alıp koydum.

Kızartılarak yapılmış bu, ama tabak leziz.
Sonra da, alüminyum folyolu fırın tepsisine dizdik. Fırını 150 dereceye getirmiştik ekmekleri yumurtalarken, ısınmıştı biraz. Sürdük tepsiyi, ama ne kadar pişirdiğimize bakmadım. O arada bulaşık yıkıyordum, işte birkaç tabak üç beş bardak yıkayana kadar oldu bitti zaten. Yalnız annemin dediği farklıydı onu da belirteyim, "Fırının üst ızgarasında yapacaksın" demişti. Biz "normal" yaptık.

Az daha tutsaymışız üstü de kızarırmış, ama o zaman ekmekler de kuruyabilirdi. Üstlerinin kızarmalarını beklememek bence doğru oldu.

Ama folyo da yapışabilen bir şeymiş, tamam fazla yapışmadı ama yine de "beklenti" o kadarının da olmamasıydı.

Sonuç iyiydi gayet. Bir dahaki sefere, kaşar-mantarlı denemeye karar verdik.
Başka  bir seferde ise, peynir-domates-yeşil zeytinli yapasım var.

Özlem adımı "protein" koyduydu geçenlerde, çünkü rafadan yumurtanın içine yumurta tepiştiriyordum. Bak yine canım istedi...

Aslında bunu baştan söylemeliydim ama, yumurtalı ekmeğe yaptığım güzellemeyi okurken benim peynirli yumurtayı bile yanında peynirle yediğimi akılda tutmanızda fayda var. Zira adımın bir kısmı Göksun Gökçe, diğer kısmı Protein...

Yumurta ve peynir. Canım.

2 yorum: