Geçenlerde Özlem'le bir köfte yapmıştık, çok da on numara olmuştu.
Demek keramet köftede değil Özlem'deymiş ki, ben geçen akşam evde kendi kendime denediğimde kıymayı resmen ziyan ettim...
Ya aslında hatamı biliyorum ama "spoiler" vermemek adına şimdi hemen söylemeyeceğim.
Ne kadar kıyma koyduğumu ölçmedim, nalet olsun dostum ölçmek gibi bir huyum yok. Tabii pilavın suyu ve kekin unu şekeri hariç, o kadar da becerikli değilim. Ama özetle, 250 gramdan fazlaydı. Şuradan biliyorum, yarım kilo almıştım kıymayı, yarısına yakınını Özlem'le yapmıştık... Kalanın hepsini kullandım.
Bir adet soğanı robottan geçirdim ama geçirirken içine tuz da koydum.
Yumurta kırdım bir tane.
Kimyon-karabiber-tuz-kekik koydum.
Pul biberden emin değilim ama koymuşumdur azcık.
Yine azcık sıvıyağ döktüm.
Dayanamadım kaşığın ucuyla biber salçası ekledim.
Derken, birinci hatamıza geliyoruz.
Evde ekmek yoktu. Yani çok az vardı.
Ama neden olmadığını anlatınca bana hak vereceksiniz...
O gün Dark Özgür'le otururken, tam benim kalkmama yakın Koray aradı. Şöyle bir konuşma geçti aramızda,
- Nerdesin?
- Evin oralardayım, sen?
- Ben de Moda Sahil'deyim... Planın var mı?
- Yok, neden?
- Hah çok güzel, ben sana planını söylüyorum şimdi... Eve gidip ekmeğin arasına domates peynir koyup geliyorsun, sahilde yiyoruz.
- Roger that.
Ekmeği bu şekilde harcadım, eve dönerken yenisini almayı da unuttum. Ama bana unuttuğum için de kızmazsınız bence. Sahilde peynir ekmek yiyip sağdan soldan bahsederek güneş batırmak, insana ekmeği unutturabiliyor.
Hata iki.
Köftenin içine patates rendelemek güzel bir hareket, fakat sen eğer "ay çok sert bu..." diye patatesi rendelemez de rondolarsan, o köfte olmuyor. Patates çok sulanıyor çünkü, zaten ekmeğin de yok, bulamaç gibi bir şey elde ediyorsun.
Cıvıklığını alsın diye un ekledim ama, ı ıh, almadı. İki dolu kaşıktan fazla ekledim hatta. Baktım olmayacak, "daha da eklemeyeyim, köftelikten iyice çıkacak bu..." diye düşünerek harcı o şekilde beklemeye bıraktım. Hani bekletilir ya az, baharatını çeksin suyu kurusun filan diye. Ben de üstünü peçeteyle örtüp rahat bi yarım saat beklettim ama bunu da ölçmedim. Daha fazla da olabilir.
Bekledikten sonra iki tane köfte hazırlayıp kızarttım, ı ıh, bariz cıvık. Olmamış. Tamam tadında bi sıkıntı yok, yeniri var ama cıvık yani n'apabilirim.
Eh madem napalım belki buzlukta kaldıkça kendini toplar dedim. Çünkü Özlem'le yaptığımız köfte sonradan daha bi toparlanmıştı.
Aldım saklama kabını, dizdim köfteyi bir sıra. Ve işte üçüncü hata,
Köfte sıralarının arasına alüminyum folyo koymayacakmışsın.
Ben koydum, üç kar köfteyi hazırladım, çok akıllı olduğum için "nemini çeksin" diye köfte dolu kabı koyduğum buzdolabı poşetinin içine bir de kağıt havlu koydum. Bence akıllıca bir fikirdi. Ayrıca o kağıt havlu köftelerle temas etmiyordu hayır.
Birkaç gün sonra "çıkarayım da iki köfte kızartayım..." deyince gördüm ki, meğer o folyo denen nane, köfteye çok acayip yapışıyormuş... Ki bunu bilmem gerekirdi, folyoya kıyma sarıp buzluğa kaldırmışlığım çoktur. O akşam neden düşünemediysem...
Bu arada şimdi fark ettim, benim bir "Folyoya Giriş 101" almam gerekiyor olabilir. Bir önceki post'ta görmüşsünüzdür, geçende de yumurtalı ekmek yaparken yapıştı bu nane. Sanırım ben folyoyu kesin yapışmaz bir teknoloji harikası filan sanıyorum içten içe.
Konuya dönersek, köfteler kendini toplamak şöyle dursun, ilk hallerinden bile cıvık olmuşlar... Tavaya bir attım ki, anında yapıştı.Ya da burada da dördüncü bir hata var ve ben çözülmelerini beklemeden kızartmaya kalkıştığım için öyle oldu.
Yani kısacası, siz bence buraya, bir şeylerin nasıl yapılacağı değil nasıl yapılmayacağını görmek için de ara sıra bir göz atın.
Dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın.
Ben de yapmasam iyiydi.
ilk kayınvalidem migros poşetlerini keserdi bu iş için :)
YanıtlaSilya ben de poşet kullanırım da, bu benim salaklığıma geldi resmen, sanki ilk defa buzluğa et kaldırıyorum... niye öyle yaptıysam :)
YanıtlaSil