bugün yine, kafasında iki milyon şey çevirip hiçbirini yapmama eğilimindeydim. gerçi sayınca, bulaşık, çamaşır, ütü, ders, iş... yine bayağı çalışmış görünüyorum ama yok işte öyle değil.
acaba şu yola mı girsem yoksa buna mı, işe mi dalsam okula mı, zorlayarak mı yaşasam gelişine mi derken, her şeyi bırakıp zeytinyağlı dolma yapmak istediğime karar verdim. malzemesini dünden almıştım zaten, önceden de niyetliydim yani. ani verdiğim karar bile bu kadar önceden düşünülmüşken, ben hayatımın neresini nasıl değiştirebileceğimi sanıyorum allah aşkına ya.
biber bir kilodan az, 700-800 gram bir şeydi ama her biri çok iriydi. isteyerek öyle seçmedim, dolması yapılacak malzeme iri olmamalı. ama migros'takiler öyleydi hep. anneme sordum, buna ne kadar pirinçten iç hazırlayayım diye, bir su bardağı yeter herhalde diye düşündük ama yetmedi. bu yetmeyiş biberin ağırlığından mı yoksa büyüklüğünden mi bilmiyorum. ama ulaştığımız sonuç, 750 gram bibere bir su bardağı pirincin yetmediği.
şimdi efendim, iki adet orta boy kuru soğanı alıyoruz. (hatta "ortadan küçüğe doğru" diye nokta atışı da yapayım, hasta olduğumdan ötürü.) daha önce de söylemiş olsam gerek, zeytinyağlı yemek bol soğan kaldıran ve öyle güzel olan bir tür. aslında bunları elimizde "çintmek" daha doğru (bizim orada küçük küçük doğramaya çintmek denir) ama ben üşendim, robotta çektim. böyle şeyleri robotlayınca suyu muyu çıkıyor ama ne olacak ayol, bunu fark edecek insana yemek yapmayın zaten.
tencereye bolca zeytinyağı alıyoruz. yağ kızınca soğanları atıp bir çeviriyoruz. ama fazla kavurmayalım, daha pirinçler gelecek çünkü. ben o hatayı yaptım önceden, soğanı kavurduktan sonra pirinci koyunca, pirinci de kavurayım derken soğan kömür oluyor.
o esnada bir su bardağı pirinç yıkanmış süzülmüş olsun, atalım soğanların üzerine, hep beraber çevirelim. pirinçlerin rengi döner olunca, bir çay kaşığı tuz atalım önce. gerçi bu tercih meselesi, bu miktar bana az geliyor ama siz bilirsiniz. sonracıma, birer çay kaşığı karabiber, tarçın, kuru nane ve yenibahar. hatta bence yenibaharı biraz daha fazla koyabilirsiniz. (arkadaşlar eğer baharlı baharatlara aşina değilseniz; yenibahar diye gidip köfte baharı almayın. farklı şeyler bunlar.) ben azıcık fesleğen de koydum, güzel oldu. çevirin bunları iyice, pirincin rengi böyle kopkoyu saçma sapan bir şey olacak. beyazı unutun yani. ilk yaptığımda "ay fazla gelmesin ay bikbik" diye korkak davranmıştım, dolmanın hiçbir tadı olmamıştı. baharatı iyice ver et ablam, sana fazla gelirse ben yerim sıkıntı yok.
bu arada "e fıstıkla üzüm bunun neresinde?" demişseniz eğer, üzüm sevmiyorum. fıstık ise tatlı bir hayal, market raflarından bize göz kırpan. ay o ne öyle ya, üç tanesi sekiz lira mı ne. almam ben onu. ama siz kullanacaksanız, fıstığı soğanla birlikte kavurmanız lazım.
neyse işte bunları çevirdik mi bir güzel, bir bardak sıcak su hazırlayalım. içine iki küp şeker atalım, şekerli su olsun. sonra onu dökelim pirincin üstüne. kısalım altını, gerisi pilav gibi zaten. suyunu çekince dinlenecek filan. bu arada, şekeri suya atmak tamamen benim obsesyonum, bir numarası yok yani. küp şekeri öyle tek bir noktaya atınca sanki iyi karışmazmış gibi bir saplantım var.
biberleri açmamız lazım. isterseniz uma thurman'ın lucy liu'ya yaptığı gibi, kafanın üstünü direkt alabilirsiniz. ben öyle sevmiyorum. bıçağı dikine sokup çekirdek kısmını çıkarıyorum sadece. yine öyle yaptım.
dolmayı çiğden yaparken, pirince şişebileceği bir alan bırakmak adına, sebzeyi gevşek doldurmak lazım. yalnız bu sefer pirinç bir miktar pişmiş durumda, yani gevşekliğin lüzumu yok. bu tabii ki pirinci bibere presleyeceğimiz anlamına gelmiyor, ama çiğ gibi de düşünmeyin. sıkı olmamak kaydıyla, biberin tamamını doldurabiliriz.
üzerine biberin kendi kapağı takıldığı da oluyor ama bizim ev domates ekolünden. biberlerin üzerlerine kabuklu domates dilimleri kapatalım.
biberlerimiz tencerede dik ve sıkı dursun mutlaka, tencerede bir metrobüs ambiansı yaratalım. hepsini dizdikten sonra, üzerlerine mutlaka bir tabak kapatmalıyız. bunun açıklamasını bilmiyorum, annem o ağırlık olmazsa dolmanın dağılacağını söyler. ben de o riski alamadığım için tabağı hiç eksik bırakmam.
ekleyeceğimiz su, dolmaların yarısına gelmesin. çeyreğine kadar filan yeter bence, ben o kadar koydum. ama biraz da sızma zeytinyağı gezdirdim. bu arada yine yaparak öğrendiğim bir hata: dolmaya suyunu koyarken direkt tencereye koyun. döktüğünüz su dolmanın içine kaçmasın. o zaman suyun seviyesi hemen yükselmediği için ne kadar koyduğunuzu anlamıyorsunuz, sulu saçma bir yemek oluyor.
pişme süresi biberle alakalı. ben, kaynayınca sonra altını kısıp 20 dakika tuttum. annem 15-20 demişti, 15'te baktım biberin rengi halen çiğ bir yeşil, beş dakika daha durunca pişmiş gibi geldi. pişmiş de nitekim.
güzel böyle. afiyet olsun :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder