1 Ocak 2012 Pazar

Bir terapi olarak damak zevki :)

Yeteneklerin her türüne feci özenirim; fakat Rabb'im adeta dalga geçer gibi, bana hiçbir şeyi "tam" vermemiştir.

Her şeyden azar azar anlayan biri olarak, bu azarlık beni en çok yemek ve yazmak konularında yıpratıyor. İyi yapılmış bir yemeği yerken kendimden geçtiğim için, bu konuda daha yetenekli olmalıydım. Aynı şekilde; severek okuduğu her yazıdan sonra "başka biri" olan biriysem eğer, yazı konusunda da kendimi geliştirebilmeliydim.

İkisi de olmadı :) Yemeklerim hep günü kurtarır, yazılarım hep olanı anlatır.

Fakat bu iki iş de, benim hayatımı feci güzel kılar. Çünkü ikisini de çok seviyorum ve kendimi böyle terapi ediyorum.

Yemek yaparken sıkıntınız tereyağı ile birlikte erir gider, asık yüzünüz kızgın yağda pembeleşiverir, kaygılarınız 180 derece önceden ısıtılmış fırında nar gibi kızarır vesaire...

Güzel olmuşsa eğer, damağınız şenlenir ve yaprak sarmaktan kaynaklanan bel ağrısına en iyi gelen şey, "elinize sağlık" denmesidir.

Üstelik yemek yapmak, insana "evini" düşündürmesi veya kendini "evinde" hissettirmesi bağlamında da çok faydalı bir terapi türü. Mesela geçen gün börek yaparken resmen kendimden çıkıp Adana'nın 20 yıl öncesine gittim. İçim ısındı lan resmen. Evde börek yaparken tüm ailemi anmış oldum, sonra da 'bir börekle herkesi aradan çıkardım' diye kendime güldüm.

Patatesli-kıymalı börek yapıyor olmak bana anneannemi hatırlattı, o öyle yapardı.
Dayım o böreği çok severdi.
Anneannemi anıp dedemi anmamak mümkün değildi.
Böreği tencerede yapınca, yengemi anmak kaçınılmazdı.
Nitekim, kuzenim de yufkayı tavada çeviriverir iki dakkada gözleme yapardı.
Böreğin içini fazla yapmak tam da annemin yapacağı bir iş öte yandan... Anneme çekmişim.
Hahaha babam olsaydı "Gözümün önüne koymayın şöyle şeyleri ya..." diye söylenirdi yine.

Böyle böyle mutlu oldum, kendimi bir ailenin parçası olmak bağlamında önemli hissettim.

O sebepten, hazır vaktim var ve terapi ihtiyacım da had safhadayken, yediğim içtiğim benim olmasın, ne var ne yok anlatayım istedim.

Gittiğim hemen her yer için zaten bir not almış bulunmuştum, yani sırf cepten yesem bile blog ziyadesiyle dolup taşar :) Bunun dışında, saçma sapan tarifler uydurdukça onları da yazacağım. Mesele biraz önce adını "çakma arabaşı" koyduğum bir çorba yaptım, on numara oldu :) Çakma derken, benim bildiğim hali zaten hamursuz bir şey, şimdi yaptığım onun da çakması oldu :)

Devam etmeden önce, birtakım teşekkürlerim var...

Öncelikle, blogumun istimi bulan Arzu'ya çok teşekkür ediyorum :) Ben aslında "midefesadi" düşünmüştüm ama alınmış; üstelik de hiç kullanılmamış. Bomboş duruyor. Birileri alıp bırakmış öyle, ayıp biraz.

Her ne kadar yemek blogu yazmama ağır muhalefet etmiş olsa da, yazmaya teşvik etme ve blogspot sorularıma cevap verme konularında Özgür'e teşekkür etmeliyim :)

Son olarak, anmazsam çok ayıp ve kıymet bilmezlik olur... Yazacağım neredeyse bütün mekanlara İlter'le gitmiştik. Tamam ayrıldık filan ama, o olmasa bu kadar çok yere gitmiş olamazdım.

Son dedim gerçi ama olsun... Bir de, kendisiyle beraber yaşıyorken yaptığım her şeyi çok beğenip "Sende anneannemin eli var" diyen bacım Efsun'a şükranlarımı sunuyorum :) Gerçi ben bunun hala, yemekleri yapıyor olmamın karşılığı olarak görülen bir şımartma olabileceğini düşünmüyor değilim. Ama yine de, gerçek olabileceğini düşünmek bile güzel :)

Çok öperim, pek leziz yıllar dilerim :)

3 yorum:

  1. Ben de "İnsan kendini evde yalnız hissettiğinde ekmek pişirmeli." derim hep. O ekmeğin kokusu, bütün evi sardığında sağlam bir kalabalık duygusu veriyor insana.
    Patatesli/Kıymalı Böreğin sendeki anısal çağrışımları, Takuhi Tovmasyan'ın Sofranız Şen Olsun kitabındaki "İrmik Helvası" tarifini hatırlattı. Diyordu ki; "Sevdiklerimin canları için helva kavurmak hiç de zor gelmiyor bana. Tabii başlarken hüzünleniyorum ama hüznümü güzel bir anımla değiş tokuş edip, irmikleri gülümseyerek karıştırıyorum." Ve devamında da "Bütün sevdiklerimizi anıp yad edene kadar irmik tam tavında kavrulmuş olur." diyordu. Yemek ve yaşam ilişkisi sadece doyup kalkmaktan ibaret değil yani.Bazen keşke hapla beslensek diyen arkadaşlar çıkıyor ya, şaşıp kalıyorum.
    Senin başka konulardaki yazılarını okumayı zaten seviyordum, bir de yemek üzerine yazmaya başlayınca keyfim, çifte kavrulmuş! Devamını bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  2. Yemek kadar güzel şey var mı ayol, akşam yemeği mesela; ailenin gün içinde bir arada olabildiği tek zaman dilimi :)
    Ben artık o yüzden eskisi gibi yemek yapmıyorum, çünkü bir "masa ortamı" yok. Çünkü bir masa, asla sadece bir masa değildir :)
    Ayrıca da bana iltifat etmişsin, çok teşekkür ederim :) Takipçi olmana, yorum yspmış olmana ve yaptığın yoruma çok sevindim :)
    tu bi kontinyud...

    YanıtlaSil
  3. Yeni keşfettim burayı. Yazının başında her şeyden "biraz yetenek" demişsiniz ya. Yemeklerinizi tatmadım ama yazılarınız olağanüstü. Teker teker okumaya karar verdim. Yaşama sevincinizin daim olması dileğiyle...

    YanıtlaSil